“Üstâdân-ı Dîvân-ı Hümâyûn” veya şimdiki bilinen ismiyle “Cellatlar”. Cellatlar bilindiği üzere, suç işlemiş veya idam edilmesi kararlaştırılmış kişileri infaz eden görevlilerdir. Bunlar, milattan önceden beri varlığını sürdüren ancak toplum tarafından pek de sıcak bakılmayan popülasyon grubudur. Cellatların isimleri de kendileri gibi bilinmezler. Onları her türlü sosyal etkileşim ve etkinliklerden dışlamak gayet tabii karşılanmaktadır.
Dünya’da pek çok insan yaşamış, çoğu birbirinden farklı yaşamlar sürmüşlerdir. Herkesin de ölümü bir değildir tabii ki, ancak büyük gayretler sarfederek gelinen makamlardan, idam olunarak dönmek de mevzuubahistir. Zira pek çok hacip, vezir infaz ettirilmiştir. Özellikle lll. Mehmed’in, Sultan olduğunda 19 kardeşini infaz ettirmesi olaya farklı perspektiflerden de bakılması gerektiğini bize söyler. Zira bu 19 kardeşin çoğu, çocuklardan oluşmaktadır. Osmanlı’da, hanedan kanı mukaddes tevdi edildiği için boğdurularak öldürülmüştür. Osmanlı’da en ihtişamlı camilerden olan Blue Mosque “Sultan Ahmed Camii’ni” binâ ettiren, genç yaşta tahta çıkıp fevkalade işler başaran l. Ahmed, babası lll. Mehmed’in cenaze namazını kılmamıştır. Vl. Mehmed Reşat, Cülus’unda kendi dedelerini ziyaret ederken, lll. Mehmed’i ziyaret etmemiştir. l. Ahmed, taht arzusu ve kardeş katlinin önüne geçmek için, Ekber ve Erşed sistemini getirmiştir. Bu sistemde, sultan olacak aile ferdi en büyük, olgun ve akıllı olanın birinci olarak taht hakkına sahip olduğunu ifade eder. Biz gelelim cellatlara…
Cellatlar sosyal yaşantıda pek sevilmezler. Yaptıkları işleri gereği soğuk olmaları tercih edilir. Osmanlı’da cellatlar ekseriyetle sağır ve dilsiz olanlardan seçilirdi. Bu noksanlıkları, bir artı edası ile kullanılırdı. Şunu da belirtmek isterim ki, dünyada bilinen tek cellat mezarlığı da, Osmanlı Devleti’nin başkenti olan, dersâdette, İstanbul’da bulunmaktadır. Eski fotoğraflarda pek büyük gözüken Karyağdı tepesinde bir alan, 1940-1950 yılları arasında, gecekondulaşmaya kurban gitmiş, ancak günümüzde 30-40 m²’lik bir alan kalmıştır. Bu alan da, cellatların medfun olduğu bölümdür…
Reklam
Biz bunu nereden anlıyoruz? Cellatlar hiçbir toplumda sevilmedikleri için gözden ırak yaşamışlardır. Osmanlı’da cellatlara ait, yalnızca cellatların yaşadığı bir mahalle vardı. Bugünkü yeri Ayvansaray Semti’ndedir. Yaşadıkları alan farklı olduğu gibi, yaşamları bittikten sonra da farklı alanlara gömülürlerdi. Ve asırlarca bize gelen mezar taşına isim yazma geleneği, cellatlarda yoktu. Ola ki adı sanı bilinirse, öldükten sonra da hasımları rahat bırakmazdı. Bu nedenle de cellatın tek adı vardı “Kara Ali”. Her cellat bir Kara Ali’ydi. En bilindik celladın ismini taşırlardı. Mezar taşları hiç işlemeli değil, mermerden değil yalnızca şekil verilmiş taşlardandı.
Peki geçimlerini nasıl sağlıyorlardı? Cellatlar, yukarıda bahsettiğimiz gibi, toplumda hoş görülemezdi o sebeple pek fazla halkın arasına karışmazlardı. Geçimlerini de devletten aldıkları maaşla sağlamazlardı, çünkü maaş almazlardı. Tek geçim kaynakları, idam ettikleri insanların kalan mallarını alıp, bunları kendilerine özel kapanlarda satmaktı. Nasıl ki, un satanlar için “Un Kapanı” yağ satanlar için “Yağ Kapanı” tatlı satanlar için “Bal Kapanı” varsa, cellatlara ait de pazarlar bulunurdu. 1.90 boylarında olan bu geniş ve iri cüsseli şahıslar, müteselsilen korkulan ve uzak durulan insanlar olmuşlardır.